Ekonomi

Dr. Mahfi Eğilmez’den faiz yazısı: Merkez Bankası büyüme rakamına bakacak

Eski Hazine Müsteşarı, yazar ve akademisyen Dr. Mahfi Eğilmez, Merkez Bankası’nın faizi yüzde 50’de sabit tutma kararının ardından kişisel blogunda faiz politikasına ilişkin yazı kaleme aldı.

Dr. Mahfi Eğilmez, yazısına ABD başta olmak üzere büyük merkez bankalarının faiz indirimlerine ve bu ülkelerdeki enflasyonun seyrine değinmesinin ardından Türkiye’nin durumunu inceledi.

Eğilmez, Türkiye’deki enflasyonun ‘en kötü durumda olan’ Rusya’daki yüzde 9,1 seviyesine inmesiyle sorun olmak çıkacağını belirterek 50 yıldır ortalama yüzde 38 enflasyonla yaşandığını, yüzde 10’luk enflasyonun düşük kabul edildiğini kaydetti.

“Bizde uzun süredir egemen olan dolarizasyon olgusu altında insanlar döviz almayı, döviz tevdiat hesabı açmayı, faizi sıfır bile olsa, anaparayı koruyucu bir yatırım olarak görüyor ve dövize yatırım yapıyor” diyen Eğilmez, ekonominin büyük ölçüde dövize bağlı bir yapıya dönüştüğünü, bu yapının yüksek enflasyonla birleşince fiyatlama alışkanlıklarının da dövize endeksli bir hal aldığını kaydetti.

‘Bir başka ciddi sorun…’

Akademisyen, yazısına şöyle devam etti: “Bir başka ciddi sorun bir yıl içinde ödenmesi gereken dış yükümlülüklerin toplamının çok yüksek olması (232,7 milyar dolar.) Her ne kadar bu borcun çevrilmesi yıllardır bir sorun yaratmamış gibi görünse de tıpkı yüksek tansiyonun vücudu yorması gibi ekonomiyi yoruyor. Bütün bunların yanında Türkiye ekonomisinde çok yüksek oranlı bir kayıt dışılık var. Bu kayıt dışılığın bir bölümü kara para, uyuşturucu ticareti gibi yasa dışı işlemlerden kaynaklanıyor. Bu şekilde sistem dışı kalan servetler ve gelirlerin bir bölümü kara para aklama mekanizmalarıyla sisteme harcama aşamasında giriyor. Türkiye, bunları vergilendiremiyor (ya da vergilendirmiyor.) Bunları arayıp, bulup, ortaya çıkarıp vergilendirmek yerine mevcut vergi mükelleflerinden biraz daha fazla vergi alarak şeffaflıktan, denetimden uzak kamu harcamalarını karşılamaya çabalıyor. Bu tür yaklaşımlar da enflasyonu besliyor. Bütün bunlar toplumda, geleceğe ilişkin kötümser beklentiler yaratıyor. Meselenin enflasyon yanı böyleyken bir de büyüme tarafı var. “

Beklentilerin değiştirilmediği bir ortamda enflasyonun baz etkisiyle ve faizi yüksek, kuru sabit tutarak düşürülmesi mümkün olsa da bunun sürdürülmesi mümkün değil. Her ekonominin kendine göre ağırlıkları ve tercihleri var. Mesela Amerikan halkı ve dolayısıyla siyasetçisi açısından en korkulan şey işsizliğin artmasıdır. Enflasyon da korkulan bir durumdur ama ilk sırada işsizlik artışı gelir. Bu, 1929 Krizinden kalma bir travmadır. Fed, bir yandan enflasyonu kollarken bir yandan da büyümenin düşmemesi ve işsizliğin artmaması için özel çaba gösterir. Almanlar ve Avrupalılar ve dolayısıyla Avrupalı siyasetçi için ilk sırada enflasyon korkusu gelir. Bu da birinci dünya savaşı sonrasında Almanya’nın yaşadığı hiper enflasyon ve onun yol açtığı krizden kaynaklanır. Büyümedeki ivmenin kaybı da önemlidir tabii ama o, enflasyondan sonra gelir. ECB, bir yandan enflasyonu kollarken büyümenin de peşinden koşar. Buna karşılık ECB’nin durumu Fed’den çok daha zordur. Çünkü ECB, birbirinden farklı sorunları olan ülkelerin sorunlarını bir arada çözmeye çalışır. Mesela Almanya son dönemde resesyona girdiği için ne kadar enflasyonla mücadeleden yana olsa da büyümeyi sağlayacak gevşemeye de kapısını aralıyor.

‘2001 krizi bunun en açık kanıtı’

Türkiye’de siyasetçinin ilgisi daha çok büyüme ve işsizlik oranı üzerindedir. Enflasyonun çok yükselmesi ve halkın hayat pahalılığı karşısında şikâyetinin artması da kuşkusuz etkilidir ama Türkiye’de asıl etkili olan işsizliğin artmasıdır. İnsanlar bir işte çalıştığı sürece şikâyet etse de hayat pahalılığını idare edebiliyor ama işini kaybettiği anda siyasetçiye olan desteğini hemen çekiyor. 2001 krizi bunun en açık kanıtıdır.

Bütün bunları göz önüne aldığımızda Türkiye’de Merkez Bankası’nın (TCMB) faizi ne kadar süreyle yüksek tutacağının yanıtını bize üçüncü çeyrek büyüme oranı gösterecek. Onu da 29 Kasım 2024 tarihinde göreceğiz. Bu veriler açıklandıktan sonraki Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısı 26 Aralık tarihinde olacak. Bu toplantıdan önce TCMB’nin politika faizini indirmesi için öncü göstergelere göre üçüncü çeyrek büyümesinin sıfıra, dördüncü çeyrek beklentisinin eksiye (küçülmeye) doğru gittiği kanısına varması ve siyasetçinin de aynı düşüncede olması gerekir diye düşünüyorum.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu